Adalet Hukuk Ofisi https://adalethukukburo.com Fri, 06 Jan 2023 12:37:59 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.4.5 KONUT VE ÇATILI İŞYERLERİNİN TAHLİYESİ https://adalethukukburo.com/konut-ve-catili-isyerlerinin-tahliyesi/ https://adalethukukburo.com/konut-ve-catili-isyerlerinin-tahliyesi/#respond Fri, 06 Jan 2023 12:37:58 +0000 https://adalethukukburo.com/?p=1983 Kiraya verilen taşınmazın tahliyesi Türk Borçlar Kanunu’nda düzenlenmiştir. Kanunda konut ve çatılı işyerlerinde kira sözleşmesinin feshi ayrıca düzenlenmiştir. Konut ve çatılı işyerlerinin tahliyesi de bu açıdan ayrıca ele alınacaktır. Kiralananın tahliyesini kira sözleşmesinin bildirim yoluyla feshi, dava yolu ile tahliye ve kiracıdan kaynaklanan sebeplerle tahliye olmak üzere 3 başlık altında inceleyebiliriz.

  1. Kira Sözleşmesinin Bildirim Yoluyla Feshi

Kira sözleşmesinin bildirim yoluyla feshi aslında kiracıya tanınan bir hak olmakla birlikte istisna olarak kiraya veren de bu haktan yararlanabilmektedir. Şöyle ki, belirli süreli kira sözleşmelerinde kiracı, kira sözleşmesini kira döneminin bitiminden en az 15 gün önce yapacağı yazılı bildirimle feshedebilmektedir. Kiracı herhangi bir fesih bildiriminde bulunmadığı takdirde kira sözleşmesi aynı koşullarda bir yıl uzatılmış sayılır. Belirsiz süreli kira sözleşmelerinde ise kiracı her zaman yazılı bildirimle kira sözleşmesini feshedebilecektir.

Kiraya veren bakımından ise kira sözleşmesinin bildirim yolu ile feshi ancak kira sözleşmesinin 10 yıl uzama süresi sonunda ortaya çıkar. Ancak Borçlar Kanunu’nda düzenlendiği üzere kiraya veren kira sözleşmesinin bitiminden en az üç ay önce tahliye bildirimini yapmalıdır.

TBK madde 307 ‘’Ancak, on yıllık uzama süresi sonunda kiraya veren, bu süreyi izleyen her uzama yılının bitiminden en az üç ay önce bildirimde bulunmak koşuluyla, herhangi bir sebep göstermeksizin sözleşmeye son verebilir. ‘’

Kira sözleşmesinin fesih bildirimi yazılı şekilde yapılmalıdır. Sözlü şekilde yapılacak olan fesih bildirimi geçerli olmayacaktır. Tahliye bildirimi noter onaylı veya adi yazılı şekilde olabilmektedir. Ancak noter onaylı olması ispat açısından kolaylık sağlayacaktır.

  • Dava Yolu İle Tahliye

Dava yolu ile tahliye kiralayana kanunda sınırlı sayıda olarak belirtilen kira sözleşmesini sona erdirme hakkı veren hallerde mümkün olmaktadır. Bu haller gereksinim, yeniden inşa ve imar sebebiyle tahliye ile yeni malikin gereksinimi sebebiyle tahliyedir.

Gereksinim, Yeniden İnşa ve İmar Sebebiyle Tahliye

İhtiyaç sebebiyle tahliye TBK madde 350 ve 351’de düzenlenmiştir. Buna göre kiraya veren kendisi, altsoyu, üstsoyu ve kanunen bakmakla yükümlü olduğu kişiler için taşınmazın kullanımına gereksinim olması halinde ihtiyaç sebebiyle tahliye davası açabilmektedir. Ancak her somut olaya göre değişmekle birlikte gereksinim gerçek, samimi ve zorunlu olmalıdır.

Yeniden inşa ve imar sebebiyle tahliye davası açmak için de esaslı onarımın zorunlu olması ve onarım sırasında kiralananın kullanımı mümkün olmaması gerekmektedir.

Belirli süreli kira sözleşmelerinde, sözleşme süresinin sona ermesinden itibaren bir ay içinde tahliye davası açılmalıdır. Belirsiz süreli kira sözleşmelerinde fesih dönemine ve fesih bildirimi için öngörülen sürelere uyularak belirlenecek tarihten itibaren 1 ay içinde tahliye davası açılmalıdır.

Yeni Malikin Gereksinimi Nedeniyle Tahliye

Kiralanan taşınmazı sonradan edinen yeni malik, kendisinden önceki malik ile kiracı arasında yapılan kira sözleşmesi ile bağlı olacaktır. Ancak kendisi, altsoyu, üstsoyu ve kanunen bakmakla yükümlü olduğu kişiler için taşınmaza gereksinimi olması halinde taşınmazı edinme tarihinden itibaren bir ay içerisinde kiracıya gereksinimiyle ilgili ihbar yollaması halinde ihbarın kiracının eline ulaşmasından itibaren 6 ay geçtikten sonra tahliye davası açabilecektir. Veya kira sözleşmesinin bitiminden itibaren ihbara gerek olmadan 1 ay içerisinde tahliye davası açabilecektir.

TBK madde 351 ‘’Kiralananı sonradan edinen kişi, onu kendisi, eşi, altsoyu, üstsoyu veya kanun gereği bakmakla yükümlü olduğu diğer kişiler için konut veya işyeri gereksinimi sebebiyle kullanma zorunluluğu varsa, edinme tarihinden başlayarak bir ay içinde durumu kiracıya yazılı olarak bildirmek koşuluyla, kira sözleşmesini altı ay sonra açacağı bir davayla sona erdirebilir.’’

  • Kiracıdan Kaynaklanan Sebeplerle Tahliye

Tahliye Taahhüdüne Dayalı Tahliye

                Tahliye taahhüdü,kiracının kira sözleşmesi kurulduktan sonra kiralanan mecuru belirli bir tarihte tahliye etmeyi üstlendiği yazılı beyanıdır.

Türk Borçlar Kanunu madde 352/1 ‘’Kiracı, kiralananın teslim edilmesinden sonra, kiraya verene karşı, kiralananı belli bir tarihte boşaltmayı yazılı olarak üstlendiği hâlde boşaltmamışsa kiraya veren, kira sözleşmesini bu tarihten başlayarak bir ay içinde icraya başvurmak veya dava açmak suretiyle sona erdirebilir.’’

Tahliye taahhüdünün geçerli olabilmesi için bazı şartlar aranmaktadır. Gerekli şartları sağlamayan ve geçersiz olan tahliye taahhüdü ile tahliye sağlanamayacaktır. Tahliye taahhüdünün yazılı şekilde yapılması, taşınmazın tahliye edileceği tarihin eksiksiz gün ay ve yıl olarak yazılması, tahliye taahhüdünün koşulsuz ve şartsız verilmiş olması, taahhüdün serbest irade ile bizzat kiracı veya özel olarak yetkilendirilmiş temsilcisi tarafından verilmiş olması, kira sözleşmesi yapıldıktan ve taşınmaz kiracıya teslim edildikten sonra verilmesi, taahhüdün imzalanmış olması gerekmektedir.

                Geçerli bir tahliye taahhüdü olmasına rağmen taahhüt ettiği tarihte kiralanan taşınmazı boşaltmayan kiracıya karşı, kiracının evi tahliye etmesi gereken tarihten itibaren 1 ay içerisinde icra takibi başlatılarak veya tahliye davası açılarak kiralanan tahliye edilebilmektedir. 1 ay içerisinde icra takibi başlatılmaz veya tahliye davası açılmaz ise tahliye taahhüdü geçersiz sayılacak ve kiraya verenin tahliye hakkı olmayacaktır.

                Kiracı taahhüt ettiği tarihte kiralananı boşaltmadığında taahhüt edilen tarihten itibaren 1 ay içerisinde icra takibi açılabilmektedir. Tahliye takibi açıldığında kiracıya tahliye emri tebliğ edilir. Uygulamada bu takip çeşidine Örnek No 14’te denilmektedir. Tahliye emrinin kiracıya tebliğinden itibaren 7 gün içinde itiraz edilmezse ve 15 gün içinde kiralanan mecur boşaltılmazsa icra yoluyla tahliyeye gidilebilmektedir. 7 gün içinde itiraz edilirse icra hukuk mahkemelerinde itirazın kaldırılması davası açılarak tahliye sağlanabilir. Ancak eğer tahliye taahhüdü adi yazılı şekilde yapılmışsa ve kiracı imzaya itiraz etmişse artık icra hukuk mahkemesinde itirazın kaldırılması davası açılamayacaktır. Sulh hukuk mahkemelerinde tahliye davası açmak gerekir.

Kira Bedelinin Ödenmemesi Sebebiyle Tahliye

Kiraya veren ve kiracı arasında yapılan kira sözleşmesi ile kiracı kira bedelini ödemeyi taahhüt etmektedir. Kiracının temel yükümlülüğü kira bedelini ödemektir. Kira sözleşmesinde her ay kiranın ödeneceği kararlaştırılan tarihte kira bedeli ödenmezse kiracıya karşı icra takibi başlatılabilmektedir. Uygulamada bu takibe Örnek No 13 takibi denilmektedir. Söz konusu takiple hem kira alacağı hem de tahliye talep edilebilmektedir. İcra takibi başlatılan kiracı, ödeme emrinin tebliğinden itibaren 7 gün içerisinde itiraz etmez ve 30 gün içerisinde kirayı ödemezse tahliye davası açılabilmektedir. Tahliye davası ile kiralananı tahliyesi sağlanır.

               İki Haklı İhtar Sebebiyle Tahliye Kiracı kira bedelini süresi içerisinde ödemediği takdirde kiraya veren haklı ihtar gönderebilmektedir. Kiraya veren bir kira dönemi içerisinde iki haklı ihtar gönderirse tahliye davası açılabilmektedir. Tahliye davası, kira döneminin sona ermesinden itibaren 1 ay içerisinde açılır. Tahliye davası açmak için kira borcunun devam etmesi gerekmez. Süresi içerisinde ödenmemiş kira bedeli ve haklı ihtar yapılmış olması yeterlidir. Kira ödememe sebebiyle açılan icra takibi de ihtar yerine geçmektedir

]]>
https://adalethukukburo.com/konut-ve-catili-isyerlerinin-tahliyesi/feed/ 0
ÇEKİN KAYBOLMASI HALİNDE ÇEK SAHİBİNİN HUKUKİ DURUMU VE HAKLARI HAKKINDA https://adalethukukburo.com/cekin-kaybolmasi-halinde-cek-sahibinin-hukuki-durumu-ve-haklari-hakkinda/ https://adalethukukburo.com/cekin-kaybolmasi-halinde-cek-sahibinin-hukuki-durumu-ve-haklari-hakkinda/#respond Mon, 16 May 2022 05:09:15 +0000 https://adalethukukburo.com/?p=1979 Çek, Türk Ticaret Kanunu’nda düzenlenen kambiyo senetlerinden bir tanesidir. Nakit kullanmadan ödeme yapmayı sağlayan ve bu sebeple bir ödeme aracı olan çek, işlevi açısından diğer kambiyo senetlerinden ayrılmaktadır. Çekte düzenleyen, muhatap ve lehtar arasında üçlü bir ilişki söz konusudur. Türk Hukuku’na göre çekin muhatabı banka olmak zorundadır ve düzenleyen ile muhatap arasında bir çek anlaşması bulunmalıdır.

Teyit, muhatap bankanın çekin karşılığının olduğunu ve ödemenin mümkün olduğunu çek üzerinde beyan etmesidir. Bu şekilde karşılığın varlığını ve ibraz süresinde ödemeye hazır olduğunu belirten banka, çekin karşılığını hamil lehine bloke eder. Bankanın bu karşılığı alarak başka bir hesaba yatırması, düzenleyenin alacaklıları tarafından konulacak hacze karşı koruma sağlar. İbraz süresi bitene kadar düzenleyen bu hesapta tasarruf edemeyecektir. İbraz süresi sona erince bloke kalkar ve çekin karşılığı düzenleyenin hesabına aktarılır.

Ticaret ve iş hayatında ödeme aracı olarak sıklıkla kullanılan çek, çeşitli sebeplerle zayi olabilmektedir. Çekin kaybolması bu sebeplerden bir tanesidir. Çekin kaybolması halinde alınabilecek önlemler mevcuttur. Tedavüldeki bir çekin ödenmesi iki şekilde önlenebilmektedir. Bunlar çekten cayma veya bankanın ödeme yapmasını yasaklayan bir mahkeme kararı alınmasıdır.

Çekten cayma yolu sadece düzenleyen tarafından kullanılabilmektedir. İbraz süresinin geçmiş olması şartıyla düzenleyen gerekçe göstermesine gerek olmadan çekten cayabilmektedir. Fakat kaybolan çekler açısından ibraz süresi dolmadan da önlem alınması gerekeceğinden yeterli bir koruma sağlamamaktadır.

Çekin kaybolması halinde çekin iptali davası yalnızca çekte hak sahibi olan yetkili hamil tarafından Asliye Ticaret Mahkemesi’nde açılabilmektedir. Yargıtay yerleşik kararlarına göre keşidecinin çekin iptali davasını açması mümkün değildir. Ancak öğretide düzenleyenin de iptal davası açması gerektiği, böylece daha adil sonuçlara ulaşılabileceği görüşleri de mevcuttur.

Vadesi gelmemiş çekin kaybolması durumunda çekin iptali davasıyla birlikte ödeme yasağının (ihtiyati tedbir) talep edilmesi gerekir. İhtiyati tedbir kararı alınabilmesi için mahkeme tarafından çek değerinin %15’i kadar teminat istenmektedir. İhtiyati tedbir kararıyla birlikte risk ortadan kalkacaktır. Mahkemenin çekin iptaline karar vermesiyle de çek tamamen ortadan kalkacaktır. Vadesi gelmiş çeklerde ise ihtiyati tedbir talep edilemeyeceğinden mahkemenin çekin iptaline karar vermesine kadar risk devam edecek, mahkeme kararıyla birlikte çekin ortadan kalkmasıyla birlikte risk de ortadan kalkacaktır. Bu halde düzenleyenin hesabındaki bloke kaldırılacaktır.

Çekin kaybolması halinde yetkili hamilin iptal davası açabileceği ve izleyebileceği yollar yukarıda belirtilmişti. Düzenleyenin ise Yargıtay’ın yerel kararlarına göre iptal davası açamayacağı yine yukarıda belirtilmişti. Bu durumda düzenleyenin çeki imzalamasının ardından tedavüle çıkmadan önce kaybolması durumunda hesap blokesini kaldırmak ve teminatının iadesini almak için nasıl bir yol izleyeceğini belirlemek zor bir hale gelmiştir. Bunun için Çek Kanunundaki düzenlemelere bakmak gerekmektedir.

Çek Kanunu madde 2/7(d)’ye göre her bir çek yaprağına çekin basıldığı tarih yazılmalıdır. Fakat bu tarihin yazılmaması çekin geçerliliğini etkilemeyecektir dolayısıyla baskı tarihi zorunlu değil tamamlayıcı bir unsurdur. Çekin baskı tarihinin yazılması karşılıksız kalan çekler bakımından muhatap bankanın sorumluluğuna zaman bakımından sınır getirmeye ve çekin basıldığı tarihte hangi mevzuata tabi olduğunu belirlemeye yarar. Baskı tarihi yazma yükümlülüğü 03.02.2012 tarihinden sonraki çekler bakımından geçerlidir.

Çek Kanunu madde 3/3’e göre süresinde ibraz edilen ve kısmen veya tamamen karşılıksız çıkan çekler için muhatap bankanın her bir çek yaprağına ödeme yapma yükümlülüğü doğar. Bu düzenleme çek hamillerine sınırlı miktarda da olsa ödeme yapma güvencesi verilerek güvenlerinin korunması ve çek kullanımının yaygınlaştırılması için yapılmış bir düzenlemedir. Çek Kanunu madde 3/9’da ise bu yükümlülüğe zaman sınırlaması getirilmiştir. Buna göre çek üzerinde yazan baskı tarihinden itibaren 5 yıl içinde ibraz edilmeyen çekler için bankanın ödeme yapma yükümlülüğü ortadan kalkacaktır.

Sonuç olarak bankanın yasal yükümlülük riski çekin üzerindeki baskı tarihinden itibaren 5 yıl içinde ibraz edilmemesi halinde sona ermektedir. Bankanın yasal ödeme yükümlülüğü sona erdiğinden, hesap blokesi koymanın ve teminatı tutmanın hukuki bir dayanağı kalmayacaktır. Bu sebeple düzenleyen yani çek sahibi, çekin baskı tarihinden itibaren 5 yıl içinde ibraz edilmemesi halinde bu süre sonunda bankadan hesap blokesinin kaldırılmasını ve teminatın iadesini talep edebilecektir.

]]>
https://adalethukukburo.com/cekin-kaybolmasi-halinde-cek-sahibinin-hukuki-durumu-ve-haklari-hakkinda/feed/ 0
Paket Tur Sözleşmesi Hakkında https://adalethukukburo.com/paket-tur-sozlesmesi-hakkinda/ https://adalethukukburo.com/paket-tur-sozlesmesi-hakkinda/#respond Tue, 07 Sep 2021 13:16:55 +0000 https://adalethukukburo.com/?p=1975 İnsanların gezmek veya tatil amacıyla bir süre önceden planlı olarak tur paketleri satın alırlar. Ancak hem katılımcı hem de tur düzenleyicisi tarafından çeşitli konularda mağduriyet yaşanabilir. Acentenin görüşme sırasında sunduğu olanaklar ile tur sırasında karşılaşılan manzara aynı olmayabilir. Durum tam tersi de olabilir. Mağduriyetleri engellemek amacıyla Seyahat Acenteleri Yönetmeliğinde “Tur Düzenlemek” faaliyeti tanımlanmıştır. Ancak bu konudaki düzenlemelerin yetersiz kaldığı fark edilince “Paket Tur” başlıklı madde Tüketicinin Korunması Kanunu’ na 6/C olarak eklenmiştir. Cayma ve fesih hakları konusunda yetersiz kalınca Paket Tur Sözleşmesi Yönetmeliği çıkartılmıştır.

PAKET TUR SÖZLEŞMESİ NEDİR?

Paket tur sözleşmesi, paket tur düzenleyicileri veya aracıları tarafından ulaştırma, konaklama ve diğer turizm hizmetlerini içeren, tur planı içinde en az iki hizmeti sunan, her şeyin dâhil olduğu fiyatla satıldığı ve hizmetin yirmi dört saatten uzun bir süreyi kapsadığı veya en az 1 gecelik konaklamayı içerdiği sözleşmedir. Paket tur niteliği taşıması için TKHK’da ve yönetmelikte belirtilen unsurları içermesi gereklidir. Paket tur sözleşmelerinin amacı kar sağlamak olmalıdır. Bir öğretmenin öğrencilerini geziye götürmesi kar sağlamak amacı ile yapılmadığından paket tur niteliği taşımaz. Ancak bu hizmeti veren bir acenteden satın almaları paket tur niteliği taşır. Taraflar seyahat acentesi veya tur sağlayıcısı ve tüketici olmalıdır. Bir acentenin düzenlediği tur başka bir acente tarafından pazarlanabilir. Bu durumda pazarlayan aracı acente de (sağlayıcı)sunduğu hizmetlerden katılımcıya karşı sorumlu olur. Tarafların aralarında esaslı unsurlarda anlaşması gerekmektedir. Bunlar turun başlangıç tarihi, varsa ekstra çıkabilecek ücretler, süresi, paket dâhilinde olan şeyler, konaklama, ulaşım, yemek vs. Paket tur sözleşmeleri ulaştırma hizmeti(taşıma sözleşmesi),konaklama hizmeti(kira sözleşmesi),bedel ödeme(satış sözleşmesi) olarak farklı sözleşmelerin bir araya gelmesinden oluştuğu için karma tipli kombine sözleşmedir.

PAKET TUR SÖZLEŞMESİ NASIL YAPILIR?

Paket turlar; özel ilgi turları, spor ve macera kapsamlı turlar, ekolojik alanları gezmeye yönelik turlar, dinsel turlar, kültür turları, dinlenme ya da eğlenme maksatlı turlar, birden fazla yeri gezmeye yönelik turlar, rehberli bir şekilde gerçekleştirilen turlar, uzak ya da yakın mesafeli olarak düzenlenen turlar vs. şeklinde düzenlenebilir. Yazılı veya mesafeli olarak kurulan paket tur sözleşmeleri ile bu yönetmelik kapsamında yapılan bilgilendirmelerin, en az on iki punto büyüklüğünde, anlaşılabilir bir dilde, açık, sade ve okunabilir bir şekilde düzenlenmesi ve bunların bir örneğinin kâğıt üzerinde katılımcıya verilmesi zorunludur. Paket tur düzenleyicisinin Türkiye’de temsilcisinin bulunmadığı hâllerde paket tur aracısı paket tur düzenleyicisi gibi sorumlu olur. Sözleşme taraflarının adı soyadı, adresleri, iletişim bilgileri, paket turun varış yeri ve belirli süreliyse kalınacak süre, paket turun Türk Lirası olarak vergiler dâhil toplam fiyatı, fiyat değişikliğinin şartları ve paket tur fiyatına dâhil olmayan vergi, resim, harç ve benzeri yasal yükümlülükler, ödeme planı ve şekli, katılımcı tarafından sözleşme kurulmadan önce paket tur düzenleyicisi veya aracısına bildirilen ve taraflarca kabul edilen özel talepler, mücbir sebep halleri ve bu hallerde tarafların hak ve yükümlülükleri, sözleşmeden dönme ve fesih şartlarını, paket turun devrini, sözleşmede değişiklik yapılması koşulları, tüketicinin hangi hallerde tazminat talep edebileceği, turun iptal edilmesinin sonuçlarını içermelidir. Bu hususların sözleşmede bulunması zorunludur. Sözleşmede kararlaştırılan bir içeriğin sonradan değiştirilmesi şu şekilde mümkündür; değişiklik yapılacak olan içeriğin değiştirebileceği hususu sözleşmede açıkça belirtilmiş olmalıdır. Örneğin fiyat değişikliği yapılacaksa turun başlamasından 20 gün önce anlaşılan tutarın yüzde beşini geçmeyecek şekilde haber vermek şartıyla değiştirilebilir. Bu değişikliğin nedeni yurt dışı tur paketlerinin döviz üzerinden hesaplanıp, döviz kurunda meydana gelen değişikler, yakıt giderlerinin olağandışı artması veya zorunlu harç, vergi ve masraflarda meydana gelen değişikliklerdir.

PAKET TUR SÖZLEŞMESİNDE TARAFLARIN HAKLARI VE BORÇLARI NELERDİR;

Paket tur düzenleyicisi veya aracısı, paket turu oluşturan hizmetler kapsamında bulunması halinde, turun başlamasından yurt içi turlar için en az yirmi dört saat, yurt dışı turlar için ise kırk sekiz saat önce yolculuk hakkında bilgilendirme yapması zorunludur. Katılımcıya verilen broşürün veya kurulan sözleşmenin değişmemiş olması halinde, katılımcının yolculuk öncesinde tekrar bilgilendirilmesi zorunlu değildir. Ek olarak seyahat edimini gereği gibi yerine getirme borcu, aydınlatma, sır saklamak, teminat gösterme borcudur. Paket tur düzenleyenin en önemli hakkı ücret isteme hakkıdır. Tüketicinin borçları da kararlaştırılan ücreti ödeme borcu, sözleşmede kararlaştırılan veya dürüstlük kuralları gereği ek giderleri ödeme borcu, işbirliği yapma ve özenli davranma borcu, açıklama ve bilgi verme borcudur. Tüketicinin hakları genellikle şunlardır; paket tura dâhil hizmetlerden yararlanma hakkı, bilgi alma hakkıdır. Paket tur sözleşmelerinde tarafların kişilik özellikleri önemli olmadığı için, hareket tarihinden en az 7 gün önce acenteye bildirilmek koşuluyla 3. kişiye devredilebilir. Asıl paketi alan ve paket devredilen kişi birlikte sorumlu olurlar.

SÖZLEŞMENİN FESHİ VE HUKUKİ SÜREÇ;

Tüketicinin korunması amacıyla paket tur sözleşmesine göre; firmanın sözleşmede anlaşılan esaslı unsurları değiştirmesi veyahut turun iptal edilmesi halinde katılımcının ödediği miktardan hiçbir kesinti yapılmaksızın geri alma hakkı vardır. Tüketicinin iptal olan paket yerine firma tarafından sunulan diğer paketlerden seçebilme hakkı da mevcuttur. Vaat edilen turun gereği gibi yerine getirilememesi durumunda tüketici; tatil zamanının boşa harcandığını öne sürerek tazminat talebinde de bulunabilir. Katılımcı; tur sözleşmede anlaşıldığı gibi yerine getirilmediği takdirde hizmetin başladığı veya başlaması gereken tarihten itibaren 30 gün içinde bunu seyahat acentesine veya tur sağlayıcısına bildirmekle yükümlüdür. Ancak Seyahat Acenteler Birliği acenteleri korumak adına açıklık getirmiştir; tur paketi mücbir sebep, öngörülemeyen olaylar, asgari katılım düzeyine ulaşılamaması vb. gibi durumlardan ötürü iptal oluyor veya tam olarak yerine getirilemiyorsa tur düzenleyicisi bundan sorumlu tutulmaz. Katılımcı paket tura katılmak istemediği takdirde; turun başlamasına en az 30 gün kala sözleşmeyi feshettiğini bildirirse zorunlu harç ve vergiler kesilerek geri kalan kısmın tamamı kesintisiz ödenir. Sözleşmeyi feshettiğini 30 günden daha az süre kala bildirirse; acente ve katılımcı arasında yapılan sözleşmede belirtilen oranda kesinti yapılarak kalanı iade edilir. Ancak acenteleri korumak gerekli olduğu gibi tüketiciyi de korumak esas olduğu için; turun başlamasına 30 günden az süre kala mücbir sebep veya öngörülemeyen olay meydana gelmesi dolayısıyla katılımcı paketi iptal ederse; ödenmesi zorunlu vergi, harç ve benzeri yasal yükümlülüklerden doğan masraflar ile üçüncü kişilere ödenip belgelendirilebilen ve iadesi mümkün olmayan bedeller hariç olmak üzere, herhangi bir kesinti yapılmaksızın katılımcının ödemiş olduğu bedel kendisine iade edilir. Paket tur sözleşmesinde taksitli satış şeklinde yapılmışsa yazılı olarak belirtilmiş olması gerekir. Tüketici 7 gün içerisinde herhangi bir gerekçe göstermeksizin ve cezai şart ödemeksizin taksitli satış sözleşmesinden cayma hakkına sahiptir. Aynı zamanda sözleşmede yer alan bir hükmün açık ve anlaşılır olmaması veya birden çok anlama gelmesi hâlinde; bu hüküm, tüketicinin lehine yorumlanır. Tüketicinin paket turu iptal ettiğini bildirmesinin ardından 14 gün içinde tur şirketinin ödemeyi iade etmesi gerekir. Fakat son zamanlarda tüm dünya genelinde yaşanan salgın dolayısıyla kısıtlamalar, yasaklar gelmesi dolayısıyla iptal edilen paketlerde acenteleri de rahatlatmak amacıyla uçuş yasağının kalktıktan sonraki altmışıncı günü izleyen on dört gün içerisinde iade edilebilmesi düzenlemesi getirilmiştir. Sözleşme özgürlüğü gereğince taraflar anlaşarak sözleşmeyi her zaman feshedebilir. Anlaşma sağlanamadığında tur şirketleri ve katılımcılar arasında yaşanan uyuşmazlıklarda (2021 yılı için geçerli); uyuşmazlık miktarı 7.550-TL‘nin altında ise Tüketici Hakem Heyetine, büyükşehir statüsünde olan illerde uyuşmazlık miktarı 7 bin 550 TL ile 11 bin 330 TL arasında İl Tüketici Hakem Heyetleri’ne, uyuşmazlık değeri 11.300 TL’nin üstündeyse Tüketici Mahkemesi’ne başvurulabilir.
Saygılarımla,

Av. Arb. Bünyamin Çelik

]]>
https://adalethukukburo.com/paket-tur-sozlesmesi-hakkinda/feed/ 0
KAMULAŞTIRMA(İSTİMLAK) HAKKINDA BAZI BİLGİLER https://adalethukukburo.com/kamulastirmaistimlak-hakkinda-bazi-bilgiler/ https://adalethukukburo.com/kamulastirmaistimlak-hakkinda-bazi-bilgiler/#respond Fri, 26 Feb 2021 10:47:34 +0000 https://adalethukukburo.com/?p=1964 Kamulaştırma, devlet idaresinde bulunmayıp özel kişilere ait bulunan taşınmaz malların, devlet veya kamu tüzel kişilerinin bedelini ödeyerek el koyması anlamına gelmektedir. İdare, kamu hizmetlerini tam ve sağlıklı olarak yürütebilmek için idare adına tapuda kayıtlı bulunmayan ve idare adına tahsis edilmiş mallar dışında da özel kişilerin maliki olduğu taşınmaz mallara gereksinim duyabilir. Günümüzde birçok devletin kamu hizmetlerinin gerekli kıldığı durumlarda, idarenin kamulaştırma yapabileceği Anayasaları ile güvence altına alınmıştır. Kamulaştırma işlemi ancak kamu yararının gerektirdiği durumlarda, devlet ve diğer kamu tüzel kişileri lehine ve bedeli peşin ödenmek şartıyla yapılabilir. Kamulaştırmanın temel unsuru kamu yararıdır ve kamulaştırma ile devlet, kişinin özel mülkiyet alanına müdahale eder. Devlet, kamulaştırdığı taşınmazın bedelini malike ödemek yükümlülüğü altındadır.

1)Kamulaştırma Yetkisi

Devlet ve kamu tüzel kişileri kamulaştırma yapma yetkisine sahiptirler.

2)Kamulaştırmanın Sebebi

İdarenin kamulaştırma yapmasındaki temel gayesi kamu yararı olmalıdır. Fakat kamu yararının sınırlarının belirlenmesi oldukça zordur. Kamu yararının ölçütleri sürekli değişebilir durumdadır. İdare kamulaştırma yapabilmesi için öncelikle kamu yararı kararını alması gerekmektedir. Kamu yararı kararı, kamulaştırmayı başlatır. Kamu yararı kararı alındıktan sonra ise kamulaştırma kararı verilir ve ilgililere tebliğ edilir. Verilen bu kamu yararı kararına karşılık ilgililer kamulaştırmadan bağımsız şekilde dava yoluna gidebilirler.

3)Kamulaştırmanın Konusu

Kamulaştırma işleminin konusunu teşkil eden esaslı şey, İdarenin özel kişilere ait bulunan taşınmaz mal veya malların malikinden zorla alınması ve mülkiyetinin idareye geçirilmesidir. Anayasanın 46/1. Maddesine göre ve Kamulaştırma Kanunu’nun 1. maddesinde ancak taşınmazlar için kamulaştırma yapılabileceği hüküm altına alınmıştır. Kamulaştırılan taşınmaz, kamulaştırma sırasında özel mülkiyete tabii olmalıdır. Kamu malları kamulaştırılamaz. İdare dilerse taşınmazın tümünü değil bir kısmını kamulaştırabilir fakat bu kamulaştırma sonrasında kişi taşınmazın geri kalan kısmını kullanabiliyor olmalıdır. Eğer malik kamulaştırma sonrasında geri kalan kısım malikin işine yarayabilecek durumda değilse malik geri kalan kısmın da kamulaştırılmasını isteyebilir. Kamulaştırma Kanunu m. 12/3’e göre “… bir kısmı kamulaştırılan maldan arta kalan kısmı yararlanmaya elverişli bir durumda değilse, kamulaştırma işlemine karşı idari yargıda dava açılmayan hallerde mal sahibinin en geç kamulaştırma kararının tebliğinden itibaren otuz gün içinde yazılı başvurusu üzerine, bu kısmın da kamulaştırılması zorunludur…”

İdare kamu yararında belirtilen amacı, kamulaştırma yoluyla irtifak hakkı kurmak suretiyle veya kısmi kamulaştırma yoluyla da sağlayabilir. Kamulaştırma yapmak veya irtifak hakkı tesis etme hakkından birine karar vermek konusunda idarenin takdir hakkı bulunmaktadır.

4)Kamulaştırmanın Amacı

Kamulaştırma işleminin amacı, kamulaştırılacak taşınmaz malın bir kamu hizmeti veya teşebbüsünün yürütülmesinde kullanılarak kamu yararının gerçekleştirilmesidir.

KAMULAŞTIRMANIN ŞEKİL VE USUL KURALLARI

  1. Kamulaştırma İşleminin İdari Aşaması:

İdare öncelikle kamulaştırma yapmadan, kamulaştırma işleminin konusu olan taşınmaz için yeterli ödeneği temin etmelidir. Bu tutarı temin etmeden kamulaştırma işlemine başlayamaz. İdare tarafından kamulaştırma için yeterli ödenek temin edildikten sonra kamulaştırılacak taşınmaz belirlenir. İdare kamulaştırılacak taşınmaz malların sınırını, yüzölçümünü, cinsine içeren bir plan yaptırır. İdare yeterli ödeneği sağlayıp, kamulaştırılacak taşınmazların tespit edilip planı yaptırıldıktan sonra, idare tarafından kamu yararı kararı alınır ve ilgili makamlarca onaylanır. Kamulaştırma işlemini yapacak idare tarafından, kamulaştırma konusu taşınmazın tapu kaydının bulunduğu taşınmaz malikleri, eğer tapu kaydı yoksa da taşınmazın zilyetleri ve bunların adresleri tespit ettirilir. Kamulaştırılacak taşınmazın belirlenmesinden sonra kamulaştırma kararı alınır. İdare kamulaştırma kararını verip yukarıdaki hazırlık işlemlerini tamamladıktan sonra kamulaştırma konusu taşınmaz için tapu siciline şerh verilmesi isteğini, taşınmazın kayıtlı bulunduğu tapu müdürlüğüne bildirir. Bu bildirimle birlikte Tapu Müdürlüğü taşınmaz ile ilgili herhangi bir değişikliği idareye bildirmekle yükümlüdür. İdare verilen şerhten itibaren altı ay içerisinde Kamulaştırma Kanunu’nun 10. Maddesi gereğince Asliye Hukuk Mahkemesine tespit ve tescil istemiyle dava açıldığına dair mahkemeden alınan belgeyi ilgili Tapu Müdürlüğüne ibraz etmelidir. Söz konusu belge Tapu Müdürlüğüne ibraz edilmezse veya dava açılmamış olursa kamulaştırma şerhi tapu dairesi tarafından herhangi bir talep gerekmeksizin re’sen silinir.

Öncelikle, Satın Alma Usulünün Uygulanması: Kamulaştırılacak taşınmaz tapuda kayıtlı bulunuyorsa satın alma usulünün öncelikle olarak uygulanması esastır. Bu amaç itibariyle idare kamulaştırma kararını aldıktan sonra kendi içinden üç kişilik bir kıymet takdiri komisyonu kurar. Bu komisyon gerekli çalışmalar yaptıktan sonra taşınmazın tahmini bedelini tespit eder. İdare kıymet takdiri komisyonunun yanı sıra bir uzlaşma komisyonu da görevlendirir. Bu komisyonun görevi ise tahmin edilen bedel üzerinden maliklerle pazarlık ederek satın alma veya trampa işlemlerini yürütmek ve sonuçlandırmaktır. Akabinde idare, kıymet takdir komisyonunun belirlediği bedeli malike iletmeden, taşınmazın bedelinin peşin veya şartlar öngördüğü takdirde taksitle taşınmazı pazarlık ederek veya trampa yolu ile satın almak istediğini resmi taahhütlü bir yazıyla taşınmaz malikine bildirir. Malik bu yazının kendisine tebliğ edildiği günden itibaren on beş gün içerisinde, kamulaştırmaya konu edinilen taşınmaz malını pazarlıkla ve anlaşarak satmak veya trampa isteğiyle birlikte idareye başvurabilir. Bu başvurunun akabinde komisyonca kararlaştırılan bir günde pazarlık görüşmeleri yapılır. Kıymet takdir komisyonunun belirlediği bedeli geçmemek üzere bir fiyatta veya trampada anlaşmaya varılırsa taraflar arasında bir tutanak düzenlenir. Bu tutanak malik ve komisyon üyeleri tarafından imzalanır. Bu tutanak malikin ferağ beyanı ve tapuda idare adına yapılacak tescilin hukuki sebebi sayılır.

İdarece anlaşma tutanağının imzalandığı tarihten itibaren en geç kırk beş gün içinde tutanakta akdedilen bedel hazır edilir ve taşınmaz idare adına tescil edilir. Tescil işleminin akabinde kamulaştırma bedeli malike ödenir.

Bu şekilde satın alma, pazarlık veya trampa yoluyla yapılan kamulaştırmalara karşı veya bedeline karşı itiraz davaları açılamaz.

  • Kamulaştırma İşleminin Adli Aşaması

Kamulaştırma eğer yukarıda bahsettiğimiz şekilde satın alınarak, pazarlıkla veya trampa yoluyla yapılamamışsa, kamulaştırma bedeli mahkemece tespit edilir ve mahkeme kararı gereğince de taşınmaz mal idare adına tescil edilir.

İdare Tarafından Asliye Hukuk Mahkemesine Başvuru: İdare önceden topladığı bilgi ve belgeleri, kıymet takdir komisyonu tarafından yapılan tahmini bedel tespitini ve bu husustaki diğer bilgi ve belgelerini yazdığı dilekçenin ekleri yaparak taşınmazın bulunduğu yer asliye hukuk mahkemesine başvurarak, taşınmazın kamulaştırma bedelinin tespit edilmesini, bu bedelin peşin veya şartları oluştuğu takdirde taksitle ödenmesi karşılığında idare adına tesciline karar verilmesini talep eder.  Mahkeme yapılan başvuru tarihinden itibaren en geç otuz gün sonrasına duruşma günü belirler ve dava dilekçesiyle beraber idare tarafından sunulan belgeleri de ekleyerek taşınmazın malikine ve idareye tebliğ edilir. Kamulaştırmaya konu edilen taşınmazın maliki kendisine mahkemece yapılan tebligattan itibaren otuz gün içinde kamulaştırmaya karşı idare mahkemesinde iptal davası açabilir. Bu dava sonucunda idare mahkemesi kamulaştırma kararı için yürütmenin durdurulması kararı verirse, asliye hukuk mahkemesi bu kararı bekletici sebep sayar. İdare mahkemesi kamulaştırma kararını malikin istemi üzerine iptal ederse asliye hukuk mahkemesi idare mahkemesinin verdiği kararla bağlı kalarak idarenin tescil talebini reddeder. Eğer idare mahkemesinde malik tarafından iptal davası açılmazsa veya açılan dava reddolunursa, asliye hukuk mahkemesi tarafından belirlenen tarihte duruşma yapılır ve hakim tarafları taşınmaz bedeli konusunda mutabakata varmaya davet eder. Taraflar eğer anlaşmaya varırlarsa, hakim bu bedeli kamulaştırma bedeli olarak kabul eder ve satın alma yoluyla kamulaştırma hükümleri gereğince işlemleri yapılır. Taraflar hakimin istemi üzerine de anlaşmaya varamazlarsa, hakim en geç on gün içerisinde keşif ve otuz gün sonrası için de duruşma günü tayin eder ve bilirkişilerle birlikte ve tüm ilgililerin katılımıyla taşınmaz malın değerini tespit edebilmek için keşif yapar. Keşif yaparken taşınmazın bulunduğu yer muhtarının da beyanı alınır. Bilirkişiler taşınmaz malın kıymet takdiri raporlarını on beş gün içerisinde mahkemeye sunarlar akabinde mahkeme bu raporu taraflara tebliğ eder. Hakim yapılacak duruşmaya taraflar ile birlikte bilirkişileri de çağırır bu duruşmada taraflar bilirkişi raporlarına yapacak itirazları ve bilirkişilerin verecekleri cevapları beyan olarak alınır. Ödemenin nasıl yapılması ile ilgili Anayasanın 46. Maddesinin son fıkrasında, kamulaştırma bedelinin nakden ve peşin olarak ödenmesi gerektiği hüküm altına alınmıştır. Bu hükmün istisnası Kamulaştırma Kanunu’nun 3. maddesinde belirtilmiştir.

Kamulaştırma Kararı Sonucu

Mahkemece verilen tescil kararı ile taşınmaz mal idare adına tescil olunur. İdare kamulaştırılması planlanan taşınmaz hakkında kamulaştırma kararını aldıktan sonra, taşınmaz maliki mülkiyet hakkının kendine verdiği bazı haklardan yararlanamaz. Bu haklar şunlardır: 1-İdare tarafından kamulaştırma kararı malike tebliğinden sonra malik taşınmaz üzerinde inşaat yapamaz, ekim yapamaz.

2-Kamulaştırma kararının tebliğinden sonra malik, taşınmazı üçüncü bir kişiye devredemez.

3-Malik, kamulaştırma kararının kendisine tebliğinden sonra yapacağı işler nedeniyle taşınmazın değerinde meydana gelecek artışlar için daha sonra ortaya çıkacak uyuşmazlıklarda bu artışların dikkate alınmasını ve kamulaştırma bedelinin arttırılması isteyemez.

Malikin Geri Alma Hakkı ve İdarenin Kamulaştırmadan Vazgeçmesi

Bazı şartların oluşması halinde malikin kamulaşan malını geri alabilmesi hakkı oluşabilir ve hatta idare de kamulaştırmadan vazgeçebilir. İdare kamulaştırma yaptıktan sonra kamulaşan taşınmazı kamu yararı için tahsis etmelidir. Eğer idare kamulaştırdığı taşınmazda amacına uygun hiçbir faaliyette, girişimde bulunmazsa taşınmazın eski malikinin taşınmazı geri alma hakkı doğar. Bu hakkı kullanmak için, kamulaştırma bedelinin kesinleşmesinden itibaren idare tarafından beş yıldır kamu yararı için hiçbir girişim faaliyette bulunmamışsa, kamulaştırma tarihinden itibaren taşınmaz aynı şekilde bulunuyorsa, malik veya mirasçıları kamulaştırma bedelini kanuni faiziyle birlikte ödemeyi kabullenerek taşınmazı geri alabilirler. Geri almanın hak düşürücü süresi bir yıldır.

İdare tek taraflı olarak kamulaştırmadan her zaman vazgeçebilir. Ancak kamulaştırma kararını onaylayan yetkili merciin bu yönde kararı gereklidir.

Kamulaştırma kararının ve bedelinin kesinleşmesinden sonra taşınmaz malın kamulaşmasının idare için bir menfaati kalmadığında bu durum eski mal sahibine veya mirasçılarına duyurulur. Bunun üzerine eski mal sahibi aldıkları kamulaştırma bedelini üç ay içinde ödeyerek taşınmazı geri alabilirler.

Kamulaştırmasız El Atma

İdare usulüne uygun şekilde kamulaştırma kararı almadan bedeli malike ödemeden özel mülkiyetteki taşınmaza malikin rızası dışında el atması durumunda kamulaştırmasız el atma gerçekleşmiş olur. Bu el atma hukuka uygun olabileceği gibi hukuka aykırı da olabilir. Eğer idare hukuka aykırı olarak özel mülkiyetteki bir taşınmaza müdahale etmişse, malik tarafından bu saldırının sona ermesi için meni müdahale davası açılabilir.

Acele Kamulaştırma

Acele kamulaştırma olağan bir kamulaştırma yöntemi değil istisnai bir yoldur. Fakat uygulanabilirliği çok daha kolay ve etkili olduğu için günümüzde en basit hallederde dahi kullanılan duruma gelmiştir. Özellikle baraj, otoyol, hal gibi büyük çaplı projelerde kamulaştırmayı yapacak olan idareler çoğu zaman işin aciliyetine binaen Cumhurbaşkanı kararı ile “Acele Kamulaştırma” yoluna başvurmaktadır. Acele kamulaştırma işleminde kıymet takdiri dışındaki her işlem sonradan tamamlanmak üzere, idarenin isteğince mahkeme tarafından yedi gün içerisinde kamulaştırma konusu taşınmazın değeri bilirkişilerce tespit edilir ve mal sahibin adına banka hesabına bedel yatırılır ve o taşınmaza idare el koyar. Mahkeme verdiği kararında sadece el koyma için karar verir. Tescil ya da malikin terkini için bir karar vermez. Mahkemenin verdiği bu karar temyiz edilebilir nitelikte değildir. Taraflar bilirkişi raporlarına karşı itirazlarını sürebilirler. Mahkeme gerekli görürse bilirkişilerden tekrar ek rapor isteyebilir.

]]>
https://adalethukukburo.com/kamulastirmaistimlak-hakkinda-bazi-bilgiler/feed/ 0
KAMUOYUNDA YUVA YIKAN KADIN TAZMİNATI OLARAK BİLİNEN TAZMİNAT HAKKINDA https://adalethukukburo.com/kamuoyunda-yuva-yikan-kadin-tazminati-olarak-bilinen-tazminat-hakkinda/ https://adalethukukburo.com/kamuoyunda-yuva-yikan-kadin-tazminati-olarak-bilinen-tazminat-hakkinda/#respond Sun, 10 Jan 2021 18:42:18 +0000 https://adalethukukburo.com/?p=1960 Türk Medeni Kanunu madde 185’e göre evlenmeyle eşler arasında evlilik birliği kurulur. Evliliğin kurulmasıyla birlikte eşlerin birbirlerine karşı olan hak ve yükümlülükleri ortaya çıkar. Bu hak ve yükümlülüklere örnek olarak çocukların bakımına, eğitim ve gözetimine birlikte özen gösterme yükümlülüğü, evlilik birliğinin mutluluğunu el birliğiyle sağlama yükümlülüğü, yardım yükümü ve eşlerin sadakat yükümlülüğünü verebiliriz. Eşlerin sadakat yükümlülüğü genelde eşlerin üçüncü kişilere yönelik davranışlarına ilişkindir.

Evlenmeyle kurulan evlilik birliği, özel ve genel boşanma sebepleriyle sona erebilir. Özel boşanma sebepleri zina, hayata kast, pek kötü muamele ya da onur kırıcı davranış, terk, küçük düşürücü suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürme olarak sayılır. Evlilik birliğinin temelinden sarsılması, anlaşmalı boşanma ve ortak hayatın kurulamaması ya da fiili ayrılık ise genel boşanma sebeplerindendir.

Boşanmayla biten evlilikle birlikte maddi tazminat, manevi tazminat ve yoksulluk nafakası olmak üzere mali sonuçlar ortaya çıkar. Ancak bu sonuçlar sadece eşler arasında doğar.

Evlilik birliği kişiliğin bir parçası sayılır ve dolayısıyla evlilik birliğine yapılan saldırılar kişilik hakkı ihlali oluşturur. Eşlerden birinin sadakat yükümünü ihlal etmesinden sonra, diğer eş boşanma davası açmadan, kişilik hakkının ihlalinden doğan dava haklarını kullanamaz. Ancak boşanmayla birlikte kullanabilir, evlilik birliği devam ederken böyle bir imkanı yoktur. Eşlerden biriyle birlikte evlilik birliğinin yükümlülüğüne aykırı şekilde diğer eşin kişilik hakkını ihlal eden 3. kişiye karşı da maddi ve manevi tazminat davası açılamaz.

Kocayla birlikte ilişkiye giren ve dolayısıyla diğer eşin kişilik hakkını zedeleyen 3. Kişi aleyhine açılan dava kamuoyunda ‘yuva yıkan kadın’ tazminatı olarak anılmaktadır. Aslında burada 3.kişiye açılan dava, yalnızca sadakat yükümlülüğüne aykırı davranan erkek ile ilgili değil, aynı şekilde sadakat yükümlülüğüne aykırı davranan kadın için de geçerlidir. 2015 yılına kadar yuva yıkan kişiye yani 3. kişiye karşı, haksız fiil sebebiyle yuva yıkan kadın tazminatı olarak bilinen manevi tazminat davası açılabiliyordu. Yargıtay 2014 yılında verdiği bir kararla, cinsel ilişki olmadan sadece duygusal ilişkiye giren 3. kişiye karşı dahi manevi tazminat davası açılabileceğini belirtmiştir.

2015 yılında fazla karmaşık hale gelen ‘’yuva yıkan kadın tazminatı’’ hakkında Yargıtay Genel Kurulunda bir oylama yapılmıştır. Yargıtay Genel Kurulu’nun çoğunluk üyesi, üçüncü kişi konumundakilerin, evlilik birliğinin tarafı olmadıklarından dolayı haksız fiil oluşmadığını ve dolayısıyla manevi tazminatı gerektirecek bir durum oluşmadığı fikrini savunarak, manevi tazminat davası açılamayacağı yönünde oy verdi. Geriye kalan azınlık üyeler ise sadakatsizliğin bir haksız fiil olduğunu, aldatan eşle birlikte olan 3. kişilerin de bu haksız fiile katılarak aldatılan eşin kişilik hakkını zedelediğini savunarak manevi tazminat davası açılabileceği yönünde oylarını kullandı. Sonuç olarak 3 oyla, bu üçüncü kişilere karşı manevi tazminat davası açılamayacağına karar verildi.

Günümüzde de yukarıda bahsettiğim üzere ‘yuva yıkan kadın tazminatı’ olarak adlandırılan, evlilik birliğinin yükümlülüklerine aykırı hareket eden eşin ilişkiye girdiği 3. kişiye aleyhine, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı sonucu manevi tazminat hükmedilmemektedir.

]]>
https://adalethukukburo.com/kamuoyunda-yuva-yikan-kadin-tazminati-olarak-bilinen-tazminat-hakkinda/feed/ 0
İCRA HUKUKUNDA İTİRAZ https://adalethukukburo.com/icra-hukukunda-itiraz/ https://adalethukukburo.com/icra-hukukunda-itiraz/#respond Tue, 20 Oct 2020 13:00:45 +0000 http://adalethukukburo.com/?p=491
Borcunu rızası ile ifa etmeyen borçlulara karşı alacaklıların alacaklarına kavuşabilmeleri için alacaklılara devlet kuvvetinin yardımını isteme hakkı tanınmıştır. Böylece borcunu ifa etmeyen borçluya karşı alacaklının talebi üzerine icra daireleri tarafından ödeme emri gönderilir. Yani devlet cebri icra organları vasıtasıyla borçluyu borcunu ifa etmeye zorlar. Buna karşılık ödeme emriyle muhatap olan borçlu, gerçekten de borçlu olmayabilir veya borcu alacaklının ileri sürdüğü miktarda olmayabilir veya borcu ödemiş olabilir veya gerçekten borçlu olmasına rağmen borçlu olmadığını icra dairesine bildirebilir. Buna ödeme emrine itiraz denir. İtiraz, borçluya tanınmış bir savunma yoludur.
1-İlamsız İcra Yollarına Karşı İtiraz
Ilamsız icra, alacaklının daha önce mahkemede dava açıp, bir mahkeme ilamına sahip olmaksızın doğrudan icra dairesine başvurarak başlattığı icra takibi çeşididir. Üç çeşit ilamsız icra vardır: Genel Haciz Yolu, Kambiyo Senetlerine Mahsus Haciz Yolu, Kiralanan Taşınmazların İlamsız İcra Yolu İle Tahliyesi.
A-) Genel Haciz Yolunda Ödeme Emrine İtiraz: genel haciz yolu, rehinle temin edilmemiş olan ve bir kambiyo senedine dayanmayan, bütün para alacakları için başvurulabilen bir icra yoludur. Başarı ile sonuçlanabilmesi için ödeme emrine itiraz edilmemesi gerekir.
Ödeme emrine itiraz etmek isteyen borçlu, ödeme emrinin kendisine tebliğinden itibaren 7 gün içinde icra dairesine dilekçe ile veya sözlü olarak bildirmek zorundadır (İİK m.62/1).
Dilekçe veya sözlü olarak yapılan itiraz derhal icra tutunağına geçirilir. Tutanak borçlu veya vekili ve icra müdürü veya yardımcısı tarafından tarih belirtilerek imza edilir. (İİK m.8/1; İİKY m.22/2). ödeme emrine itiraz tarihi, itiraz dilekçesindeki tarih değil, itiraz dilekçesinin icra tutanağına geçirildiği tarihte yapılmış sayılır.
7 günlük itiraz süresinin geçirilmemesi gerekir aksi halde yapılan itiraz geçerli değildir. Icra müdürü, itirazın süresi içinde yapılıp yapılmadığını kendiliğinden gözetmektedir.
Itiraz sebepleri, maddi hukuka veya takip hukukuna dayanabilir. Maddi hukuktan kasıt; itirazın alacağa ilişkin olmasıdır. Mesela: alacağın hiç doğmamış olması,alacağı doğuran sözleşmenin geçersiz olması, borcun vadesinin gelmemiş olması, borcun ödenmiş olması gibi…
Takip hukukuna dayanan sebeplerden kasıt ise; alacaklının takip yapma yetkisinin bulunmaması (İİK m.60/3,c.3), yetki itirazı (İİK m.50/2), derdestlik(mükerrerlik) itirazı gibi…
İtiraz sebepleri, imzaya itiraz ve borca itiraz şeklinde ileri sürülebilir. Alacaklının bir adi senede dayanarak bir icra takibi başlatmış olması halinde, borçlunun bu adi senet altındaki imzanın kendisine ait olmadığı gerekçesiyle yaptığı itiraza, imzaya itiraz denir. (İİK m.60/3,c,1; m.62,V; m.68/a.I). Borçlu imzaya ait itirazını ayrıca ve açıkca bildirmek zorundadır. Aksi halde imzayı kabul etmiş sayılacaktır; bu itiraz borca itirazdır. Ayrıca belirtmek gerekirse senede dayanmayan bir takipte imzaya itiraz söz konusu olmaz.
Imzaya itiraz dışındaki diğer tüm itirazlara ise borca itiraz denir. Ayrıca ve açıkca bildirilmesine gerek yoktur. “itiraz ediyorum” denilmesi yeterlidir.

İtirazın geçerli olabilmesi için bulunması gereken şartlar:
-ödeme emrinin borçluya tebliğ edilmiş olması.
-borçlunun, itiraz iradesini icra dairesine bildirmiş olması.
-itiraz etme hakkına sahip olmak yani takip talebi ve ödeme emrinde borçlu olarak gösterilen kişi olmak. (İİK m.62/1)
-itirazın ödeme emrinin tebliğinden itibaren 7 gün içinde yapılmış olması.(İİK mç62)
-kısmi itiraz halinde itiraz edilen borç miktarının ayrıca ve açıkça itirazda belirtilmiş olması gerekir. (İİK m.62,IV,c.1)
Sayılan tüm şartların birlikte sağlanması neticesinde yapılan itirazla icra takibi kendiliğinden durur. Duran icra takibine, itiraz giderilinceye kadar devam edilemez.(İİK m.66). kısmi itiraz halinde ise yalnızca itiraz edilen kısım için icra takibi durur; kabul edilen miktar için durmaz (İİK m.62/IV)
Gecikmiş İtiraz: (m.65) dilekçe veya sözlü olarak icra mahkemesine yapılır. Ödeme emrine itiraz edilirken mazeret bildirilmelidir. Borçlu, mazeretin kalktığı günden itibaren 3 gün içinde ve paraya çevrilme işlemi bitinceye kadar gecikmiş itirazda bulunabilir. Gecikmiş itiraz icra takibini kendiliğinden durdurmaz; icra mahkemesinin durdurma kararı gerekir.
B-) Kambiyo Senetlerine Mahsus Haciz Yolunda Ödeme Emrine İtiraz:
Alacaklının kambiyo senedine(çek, bono, poliçe) bağlı alacağı için icra takibi yapması halinde, borçlu, ödeme emrinin kendisine tebliğinden itibaren 5 gün içinde takibin yapıldığı icra dairesinin bağlı olduğu icra mahkemesinde mutlaka dilekçe ile ödeme emrine itiraz etmelidir. Aksi halde takip kesinleşir. (İİK m.168/4-5, m.169,170,I). 5 gün geçtikten sonra yapılan itiraz geçersizdir.
Ödeme emrine itiraz, satıştan başka icra takip işlemlerini durdurmaz (m.169,c.2, m.170,I,c.2). Yani borçlunun malları itiraza rağmen haczedilir fakat icra mahkemesinin kararı kesinleşinceye kadar satılamaz. Fakat borçlu, icra mahkemesinden malların haczinin geçici olarak durdurulmasına karar verilmesini isteyebilir (m.169/a,II, m.170,II)
Borçlu, borca veya senetteki imzaya itiraz edebilir. Eğer imzaya itiraz etmek istiyorsa, bunu itiraz dilekçesinde açıkça bildirmek zorundadır.
C-) Kiralanan Taşınmazların İlamsız İcra Yolu İle Tahliyesinde Ödeme Emrine İtiraz:
Borçlu kendisine tebliğinden itibaren 7 gün içinde icra dairesinde ödeme emrine itiraz edebilir (İİK m.269/2).Süresi içinde itiraz edilmezse tahliye takibi kesinleşir. İtiraz; kira sözleşmesine itiraz ve kira sözleşmesi dışındaki itiraz şeklinde yapılabilir.
Kira sözleşmesine itiraz, borçlunun alacaklının iddia ettiği kira sözleşmesinin varlığını inkar etmesidir. Eğer kira sözleşmesi sözlü ise kira sözleşmesinin inkar edilmesi yeterlidir. Fakat eğer alacaklı yazılı bir kira sözleşmesine dayanıyorsa, borçlu kiracının bu sözleşmede kendisine izafe olunan imzayı reddettiğini açık ve kesin olarak bildirmelidir. (m.269/b,I)

Kira sözleşmesi dışındaki itirazlarda ise, kira sözleşmesi kabul edilir ancak kiranın daha az olduğu, borcun muaccel olmadığı, kiralananın tahliye edildiği… şeklinde itiraz edilmektedir.(m.269/c,I)
İtiraz ile ilamsız tahliye takibi durur (m.269,III,c,1).
2-İlamlı İcra Yollarına Karşı İtiraz
İlamlı icra takibinde, ilamsız icra takibinin aksine alacaklının öncelikle mahkemede dava açarak aldığı ilamdan sonra icra dairesine başvurması söz konusudur.
İlamlı icra takiplerinde, borçlu yapılan ilamlı icra takibini yapacağı itiraz ile durduramaz. Ancak icra mahkemesinden icranın geri bırakılmasını isteyebilir. (m.33)
Borçlu, borcu ödediğini(itfa) veya borcun ertelenmiş olduğunu veya zamanaşımına uğramış olduğunu ileri sürerek icra emrine itiraz edebilir.
İtiraz süresi bakımından ise; eğer borçlu, icra emrinin kendisine tebliğinden önceki dönemde borcun itfa edildiği, takas yapıldığı, ertelendiği veya zamanaşımına uğramış olduğu iddiasında ise, icra emrinin kendisine tebliğinden itibaren 7 gün içinde icra mahkemesinden icranın geri bırakılmasını isteyebilir. Aksi halde ilamlı icra takibi kesinleşir. Eğer borçlu, iddiasını icra emrinin kendisine tebliğinden sonraki dönemde ileri sürecekse her zaman icra takibinin geri bırakılmasını isteyebilir.
İtiraz takibin yapıldığı icra dairesinin tabi olduğu icra mahkemesine dilekçe ile yapılır. İtiraz ile icra takibi kendiliğinden durmaz ancak icra mahkemesinin vereceği icranın geri bırakılması kararı ile durur.
3-Rehnin Paraya Çevrilmesi Yolu ile İlamsız Takipte Ödeme Emrine İtiraz:
Borçlu ve varsa taşınmaz maliki üçüncü kişi ödeme emrinin kendisine tebliğinden itibaren 7 gün içinde icra dairesine itirazda bulunabilir. İtiraz ile birlikte ilamsız takip kendiliğinden durur. İtiraz sebepleri kural olarak genel haciz yolundaki gibidir. (İİK m.150/a). Fakat borçlu zamanaşımı itirazında bulunamaz.
4-Rehnin Paraya Çevrilmesi Yolu ile İlamlı Takipte Ödeme Emrine İtiraz:
İcra emrini alan borçlu icranın geri bırakılmasını isteyebilir. İcra emrine itiraz icra mahkemesine yapılır (m.149/a, m.33,I). zamanaşımı itirazında bulunulamaz. İtirazın sebepleri, süresi ve etkisi ilamlı icra takibinde yapılan itiraz gibidir.

]]>
https://adalethukukburo.com/icra-hukukunda-itiraz/feed/ 0
COVID-19 ACİL MÜDAHALE İŞLEMLERİNİN ÜCRETSİZ OLMASI https://adalethukukburo.com/covid-19-acil-mudahale-islemlerinin-ucretsiz-olmasi/ https://adalethukukburo.com/covid-19-acil-mudahale-islemlerinin-ucretsiz-olmasi/#respond Wed, 17 Jun 2020 15:51:26 +0000 http://adalethukukburo.com/?p=488 Dünya Sağlık Örgütü tarafından 11 Mart 2020 tarihi itibarı ile küresel salgın anlamına gelen pandemi ilan edilmiştir. Salgının 12 Mart 2020 tarihi itibari ile Türkiye’de de görülmesi ile birçok tedbir alınmasına rağmen salgın yayılmaya devam etmiş ve hastalık birçok kişiye bulaşarak ölümlere neden olmuştur. Dünya genelinde yaygın pandemi oluşturan covid-19 salgını yaşamı ciddi anlamda tehdit etmeye devam etmektedir.

Salgınla mücadele kapsamında alınan tedbirler doğrultusunda Sağlık Bakanlığı kararı ile özel hastaneler ve vakıf hastanelerinin pandemi hastanesi olarak ilan edilmesinin ardından SGK’nın koronavirüs tedavisi kapsamında özel hastanelere ödediği yoğun bakım tedavi ücreti iki katına çıkarıldı. Ayrıca pandemi acil hal kapsamına alındı. 5510 sayılı Kanun’un ilgili maddesinde görüldüğü gibi hizmetlerin ödeme usul ve esaslarını Sağlık Bakanlığı değil, SGK belirliyor. Bu doğrultuda finansmanı sağlanacak hizmetlerin teşhis ve tedavi yöntemleri ile sağlık hizmeti türleri ve miktarlarını kullanım süreleri ve ödeme usul esaslarını belirlemeye SGK yetkilidir. Ancak Sağlık Bakanlığı COVİD-19 tedavisi kapsamında test ve hasta yatış sürecine ilişkin kamu ve özel hastaneler tarafından ücret alınmayacağını belirtse de bazı özel hastaneler ücret almaya devam ediyor.

Bu tartışmalara son vermek açısından 9 Nisan 2020 tarihli 31094 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Sosyal Güvenlik Kurumu Sağlık Uygulama Tebliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ ile acil hal tanımında değişiklik yapıldı. Buna göre 1.7 numaralı maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan ‘’acil hal’’ tanımı yeniden yapılarak salgın hastalıklar da acil sağlık hizmeti kapsamına alındı. Bu durumda yeni düzenlemeye göre acil hal tanımı şu şekilde yapılmaktadır; ‘’ani gelişen hastalık, kaza, yaralanma ve benzeri durumlarda olayın meydana gelmesini takip eden ilk 24 saat içinde tıbbi müdahale gerektiren durumlar ile ivedilikle tıbbi müdahale yapılmadığı veya başka bir sağlık kuruluşuna nakli halinde hayatın ve/veya sağlık bütünlüğünün kaybedilme riskinin doğacağı kabul edilen durumlar ile pandemi sürecinde pandemi olgularına yönelik tanı ve tedavileri kapsamaktadır. ‘’ Ayrıca SUT’un ‘’ilave ücret alınmayacak sağlık hizmetleri’’ başlığı altındaki 1.9.3 maddesinde değişiklik yapılarak corona virüs hastalığı, SUT EK-2G ilave ücret alınmayacak işlemler listesine ‘’pandemi sürecinde pandemi olgularının tanı ve tedavileri’’ olarak da eklendi.

Bu durumda yapılan değişiklikler ile artık özel hastaneler, Covid-19 olası/kesin tanılı hastalardan muayene katılım payı ve ilave ücret isteyemeyecektir.

Bu düzenlemeler ışığında hiçbir güvencesi olmayanların da koronavirüs nedeniyle tedavi görmesi halinde, özel hastanelerin ilave ücret alabileceği ve alamayacağı kalemler şu şekilde sıralanır:

  • Acil servislerden kabul edilerek doğrudan uygulanan acil işlemler ile 24 saat içinde acil gözlem ünitelerinde uygulanan tüm sağlık hizmetleri için ilave ücret alınamayacak.
  • Yoğun bakıma yatıldığı takdirde, hastane hasta/hasta yakınlarından hiçbir şekilde ücret talep edilmeyecek; tanı, test ve tedavi devlet tarafından karşılanacak. Covid 19 tanısı konulan vatandaşların test, tedavi, ekipman ve ilaç ücretleri devlet tarafından karşılanacak.

Ancak düzenleme yalnızca acil müdahaleyi ve yoğun bakımda tedavi sürecini kapsıyor. Bu durumda yoğun bakım tedavisi biten ve servise yatırılan hasta için iki seçenek mevcut. Birincisi aynı özel hastanede tedaviye devam edildiği durumda hastane, odalarda sunduğu otelcilik hizmetleri için kişilerden ilave ücret talep edebilecek. İkincisi ise hasta, tedaviye hiçbir ücret ödemeden devlet hastanelerinde devam etme seçeneğini seçebilecek.

Pandemi sürecinde özel hastaneler tarafından acil müdahale ve yoğun bakım tedavi süreci boyunca ücret talebiyle karşılaşan kişiler bu bedelleri geri istemek üzere yargı yoluna başvurabilir. Bu durumda vatandaş Sağlık Bakanlığı’na başvurmak suretiyle idari şikâyette bulunarak ödediği ücretin iadesini isteyebilir. Buradan sonuç alınamazsa, haksız kazanç olduğundan bahisle Tüketici Hakem Heyetine başvurulabilir. Ayrıca genelgeye aykırılıktan dolayı suç duyurusunda bulunarak görevi kötüye kullanma ve suistimal gibi suçlardan hastaneler hakkında suç duyurusunda bulunabilir. Sağlık Güvenlik Kurumu Özel Sağlık Sunucularından Sağlık Hizmeti Satın Alım Sözleşmesi’nin ceza koşullarını düzenleyen maddesine göre Sağlık Hizmet Sunucularınca hasta/hasta yakınından kurum mevzuatına aykırı şekilde ilave ücret alındığının tespit edilmesi halinde, ilave ücret alınan her bir hasta için fazla alınan ilave ücret bedelinin, cezanın tebliğ tarihinden itibaren en geç 15 gün içinde ilgili kişiye iadesi durumunda uygulanacak cezanın yarısını verebilecektir.

]]>
https://adalethukukburo.com/covid-19-acil-mudahale-islemlerinin-ucretsiz-olmasi/feed/ 0
DEĞERLİ KONUT VERGİSİNDE SON DURUM https://adalethukukburo.com/degerli-konut-vergisinde-son-durum/ https://adalethukukburo.com/degerli-konut-vergisinde-son-durum/#respond Fri, 08 May 2020 14:02:27 +0000 http://adalethukukburo.com/?p=485 Bilindiği üzere 2019 yılının sonunda Değerli Konut Vergisi vergi sistemimize dahil olmuştu. Bu vergi ile ilgili bir takım hukuki tartışmalar ve Anayasa’ya aykırılığı tartışılırken  14 Şubat 2020 tarih ve 7221 sayılı yasa ile bir takım değişiklikler ve güncellemeler getirilmiştir. Buna göre;

–       Değerli konut vergisi matrahının belirlenmesinde Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünce yapılan değerlemelerin dikkate alınması uygulanmasına son verilmektedir. Bunun yerine belediyelerce belirlenen bina vergi değeri esas alınacaktır.

–       Gelir durumuna bakmaksızın Türkiye sınırları içinde mesken nitelikli tek taşınmazı olanlar,  birden fazla mesken nitelikli taşınmazı bulunanların, Değerli konut vergisi konusuna giren en düşük değerli mesken nitelikli tek taşınmazı ve  Toplu Konut İdaresi Başkanlığının mesken nitelikli taşınmazları  muafiyet kapsamına alınmaktadır.

–       Verginin tarifesi değişmiş olup, 5-7,5 milyon TL arasında değere sahip konutların 5 milyonu aşan kısmı üzerinden binde 3; 7,5 – 10 milyon TL arasında değere sahip konutların 7,5 milyon TL’si için 7.500 TL, fazlası için binde 6; 10 milyondan fazla değere sahip konutların 10 milyon TL’si için 22.500 TL, fazlası için binde 10 oranında vergi hesaplanacaktır.

–       Kanunun 19. maddesiyle, Emlak Vergisi Kanununa eklenen geçici 24 üncü madde ile değerli konut vergisine ilişkin mükellefiyetin 2021 yılının başından itibaren başlaması, 2020 yılına ilişkin olarak beyanname verilmemesi, vergi tahakkuk ettirilmemesi öngörülmektedir.

Saygılarımla.

]]>
https://adalethukukburo.com/degerli-konut-vergisinde-son-durum/feed/ 0
Ceza Muhakemesi Hukukunda Seri ve Basit Yargılama Usulleri https://adalethukukburo.com/ceza-muhakemesi-hukukunda-seri-ve-basit-yargilama-usulleri/ https://adalethukukburo.com/ceza-muhakemesi-hukukunda-seri-ve-basit-yargilama-usulleri/#respond Wed, 08 Apr 2020 08:38:30 +0000 http://adalethukukburo.com/?p=478

Kamuoyunda birinci yargı reform paketi olarak bilinen 7188 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun 24.10.2019 tarihli 30928 sayılı Resmi gazetede yayımlanmıştır.
     Bu kanunun yürürlüğe girmesi ile Ceza Muhakemesi Hukukumuza “Seri muhakeme usulü” ve “Basit yargılama usulü” adları verilen iki yeni yargılama usulü getirilmiştir.

*Seri  muhakeme usulü soruşturma aşaması ile ilgili iken, basit yargılama usulü kovuşturma için öngörülmüştür.

*01.01.2020 tarihi itibariyle kovuşturma evresine geçilmiş, hükme bağlanmış veya kesinleşmiş dosyalarda seri muhakeme usulü veya basit yargılama usulü uygulanmaz

1)SERİ MUHAKEME USULÜ:

Seri muhakeme usulü, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 250. Maddesinde gerçekleştirilen değişiklik ile on beş fıkra şeklinde düzenlenmiş olup yalnızca kanunda belirlenen suçlar açısından uygulanma imkanı bulabilmektedir
     Seri muhakeme usulü, Cumhuriyet savcısının yürüttüğü soruşturma sonunda bazı seçili suçlarda kamu davasının açılmasının ertelenmesine karar verilmediği takdirde, şüphelinin müdafii huzurunda bu yargılama usulünün uygulanmasını kabul etmesi şartıyla, savcılığın belirlediği yaptırımın mahkeme tarafından denetlenerek ve suçun cezasına yarı oranda indirim uygulayarak, hüküm kurulması suretiyle tatbik edilen özel bir yargılama usulüdür.

     Bu usulde, kamu davası açılması için yeterli şüphe olmasına rağmen kamu davası açmak yerine, şüpheli ile anlaşarak cezası tespit edilmektedir.

      Seri muhakeme usulü, soruşturma aşaması ile ilgili olup; bu yargılama usulünün uygulanma şartı soruşturmayı yürüten Cumhuriyet savcısı ile şüphelinin anlaşmasına bağlıdır. Soruşturma aşamasının sonunda Cumhuriyet savcısı, kanunda gösterilecek suçlarla ilgili kamu davasının açılmasının ertelenmesine karar vermediği takdirde, şüphelinin de kabul etmesi şartıyla seri muhakeme usulünü uygulamak zorundadır.

      Seri muhakeme usulüne tabi olduğu soruşturma dosyasından açıkça anlaşılan suçlarda, bu usul uygulanmaksızın düzenlenen iddianame Cumhuriyet başsavcılığına iade edilecektir. Somut olayda seri muhakeme usulünün uygulanmasına ilişkin şartlar mevcut ise bu usulün uygulanması keyfi değil mecburidir.

A.Seri Muhakeme Usulünün Uygulanma Şartları:

Cumhuriyet savcısı tarafından yürütülen seri muhakeme usulünün uygulanması teklifinin şüpheli tarafından müdafii huzurunda kabul edilmesi gerekir. (CMK m.250/3)

Suçun iştirak halinde işlenmesi halinde tüm şüphelilerin seri yargılama usulünü kabul etmesi gerekir. Şüphelilerden herhangi biri bu usulü kabul etmez ise, bu usul uygulanamaz, genel soruşturma ve kovuşturma usulleri uygulanır.

Ön ödeme ve uzlaştırma kapsamındaki suçlarda seri muhakeme usulü uygulanamaz. Seri muhakeme usulü uygulanacak suçlar “mağdursuz” suçlar olarak düzenlendiğinden, bu suçlarda uzlaşma hükümleri uygulanmaz.

Şüphelinin adreste bulunmaması, yurtdışında olması veya herhangi bir şekilde şüpheliye ulaşılamaması durumunda, seri muhakeme usulleri uygulanamaz.

Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar (KYOK) verilecek hallerde seri muhakeme usulü uygulanmaz.

Yaş küçüklüğü, akıl hastalığı veya sağır ve dilsizlik hallerinin bulunması durumunda seri muhakeme usulü uygulanmaz.

B. Seri Muhakeme Usulünün Uygulanabileceği Suçlar:

  • Hakkı olmayan yere tecavüz (TCK m.154, ikinci ve üçüncü fıkra)
  • Genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması (TCK m.170)
  • Trafik güvenliğini tehlikeye sokma (TCK m.179, ikinci ve üçüncü fıkra)
  • Gürültüye neden olma (TCK m.183)
  • Parada sahtecilik (TCK m.197, ikinci ve üçüncü fıkra)
  • Mühür bozma (TCK m.203)
  • Resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan (TCK m.206)
  • Kumar oynanması için yer ve imkan sağlama (TCK m.228, birinci fıkra)
  • Başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması (TCK m.268)
  • 6136 Sayılı ateşli silahlar ve bıçaklar ve diğer aletler hakkında kanunun (m.13/1,3,5-m.15/1,2,3)
  • 6831 Sayılı Orman Kanunu (m.93/1)
  • 1072 Sayılı Rulet, Tilt, Langırt ve benzeri Oyun, Alet ve Makinaları Hakkında Kanun (m.2)
  • 1163 Sayılı Kooperatifler Kanunu (m. Ek 2/1-1)

C. Seri Muhakeme Usulünün Aşamaları:

  • Cumhuriyet savcısı TCK 61/1’de belirtilen hususları göz önünde bulundurarak, suçun kanuni tanımında öngörülen cezanın alt ve üst sınırı arasında tespit edeceği temel cezadan yarı oranında indirim uygulamak suretiyle veya güvenlik tedbiri belirlemek suretiyle yaptırımı belirler.
  • Cumhuriyet savcısı, şüpheli hakkında seri muhakeme usulünün uygulanmasını yazılı olarak görevli mahkemeden talep etmelidir. Talep yazısı, ana hatları ile bir iddianamede bulunması gereken unsurları içermelidir.
  • Mahkeme, şüpheliyi müdafii huzurunda dinledikten sonra şüphelinin özgür iradesi ile seri muhakeme usulünü kabul ettiğini ve eylemin seri muhakeme usulü kapsamında olduğu kanaatine varırsa, savcılığın talep yazısında belirlenen yaptırım doğrultusunda hüküm verir. Şartları oluşmamışsa talebi reddeder ve soruşturmanın genel hükümlere göre sonuçlandırılması için dosyayı Cumhuriyet Başsavcılığına iade eder. Seri muhakeme usulüne tabi suçlara bakma görevi Asliye Ceza Mahkemesi tarafından yerine getirilecektir.
  • Mahkeme, hüküm kurarken Cumhuriyet Savcılığının belirlediği yaptırımın çerçevesi dışına çıkamaz. Cumhuriyet Savcısının kanunda belirtilen dışında, şüpheliye bir yaptırım teklifinde bulunma yetkisi yoktur.
  • Cumhuriyet Savcısının talebi doğrultusunda mahkemece kurulan hükme kararın tefhim veya tebliğinden itibaren 7 gün içinde itiraz edilebilir.

2) BASİT YARGILAMA USULÜ:

           5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 251. Maddesinde yapılan değişiklik ile getirilen bu yeni yargılama usulü ile basit ve ağır suçlar arasına bir ayrım getirilerek, ağır suçlara ilişkin yargılamalara daha fazla zaman ve emek harcanabilmesi istenmiştir.

          Basit yargılama usulü, iddianamenin kabulünden sonra bazı suçlarda mahkemenin takdirine bağlı olarak duruşma yapılmadan evrak üzerinde yürütülen, olağan yargılama usulünden daha hızlı ve basit bir ceza muhakemesi usulüdür.

          Biçimsel koşulları mevcut olsa bile, mahkemenin basit yargılama usulünü uygulamaması mümkündür. Mahkeme, açılan kamu davasının özelliğine göre davanın basit yargılama yoluyla görülmesinin daha kolay, etkin ve yerinde olduğu kanaatine varırsa bu yola başvuracaktır, aksi takdirde normal yargılama prosedürünü uygulayacaktır.

A. Basit Yargılama Usulünün uygulanma şartları:

  • Basit yargılama usulü, adli para cezası veya üst sınırı 2 yıl veya daha az hapis cezası gerektiren suçlarda uygulanabilir. Asliye Ceza Mahkemesi’nce iddianamenin kabulünden sonra basit yargılama usulünün uygulanmasına karar verilebilir
  • İddianamenin taraflara tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde yazılı savunma, beyan ve delillerin mahkemeye sunulması istenir. Toplanması gereken bilgi ve belgeler ilgili kurum ve kuruluşlardan talep edilir.
  • 15 günlük süre dolduktan sonra başkaca araştırılacak bir hususun bulunmaması halinde duruşma yapılmaksızın ve Cumhuriyet Savcısının görüşü alınmaksızın yazılı savunma, beyan ve delillere göre dosya üzerinden karar verilir.
  • Mahkeme hüküm kurarken TCK m.61’e göre alt ve üst sınırlar arasında temel cezayı belirler. Sanığın belirlenen sonuç cezası, salt basit yargılama usulünün uygulanması nedeniyle dörtte bir oranında indirilir. (CMK m.215/3). Hükmün açıklanmasının geri bırakılması dahil hapis cezasına seçenek yaptırımlar uygulanabilir
  • Basit yargılama usulü uygulanarak verilen hükümlere karşı kararın tefhim veya tebliğinden itibaren 7 gün içinde itiraz edilebilir. İtiraz hükmü veren mahkemece duruşma açılır ve genel hükümlere göre yargılamaya devam edilir. Taraflar gelmese bile duruşma yapılır ve yokluklarında hüküm verilebilir. Duruşmadan önce itirazdan vazgeçilmesi halinde duruşma yapılmaz ve itiraz edilmemiş sayılır. Mahkeme itiraz üzerine yeniden hüküm verirken, CMK m.251 gereği basit yargılama usullerine göre verdiği hükümlerle bağlı değildir.
  • Mahkeme, basit yargılama usulünün herhangi bir evresinde, iddianameyle ortaya konulan uyuşmazlığın duruşma açılmaksızın çözülemeyeceğine kanaatine varırsa, basit yargılama usulüne son vererek olağan yargılama usulünü uygulayabilir.
  • İtiraz üzerine duruşma açılarak yeniden hüküm kurulması halinde; bu hükümlere karşı genel hükümlere göre istinaf veya itiraz kanun yollarına başvurulabilir.

B. Basit Yargılama Usulü Nasıl Uygulanır?

a.Duruşmasız Yargılama: Basit yargılama usulünde duruşma yapılmaz, tüm işlemler evrak üzerinden yürütülür. Basit yargılama usulünün uygulanıp uygulanmayacağı kendisine kamu davası açılan mahkeme tarafından takdir edilir. Mahkeme ceza davasının özelliğine göre, iddianamedeki vakıanın hukuksal çözümünde basit yargılama usulünün daha etkili bir yol olacağı kanaatine vardığında duruşma açmaya gerek olmadan uyuşmazlığı bu usulle çözecektir.

b.Yazılı Savunma: Basit yargılama usulünün uygulanmasına karar verildiği takdirde mahkemece kabul edilen savcılık iddianamesi; sanık, mağdur ve şikâyetçiye tebliğ edilerek, beyan ve savunmalarını on beş gün içinde yazılı olarak bildirmeleri istenir. Tebligatta, basit yargılama usulünün uygulanacağı ve duruşma yapılmaksızın hüküm verilebileceği hususları da belirtilir. Ayrıca, toplanması gereken belgeler, ilgili kurum ve kuruluşlardan talep edilir (CMK m.251/2).

c.Mahkemenin Hükmü: Mahkeme karar vermek için dava dosyasının özelliğine göre ilgili kurum ve kuruluşlardan toplanması gereken tüm belgeleri müzekkere yazarak toplar. Sanık, mağdur ve şikayetçiye beyan ve savunma için verilen süre dolduktan sonra mahkemece duruşma yapılmaksızın ve Cumhuriyet savcısının görüşü alınmaksızın karar verir. Mahkeme, evrak üzerinden beraat kararı verebileceği gibi mahkumiyet kararı da verebilir. Mahkeme, TCK m.223’te yer alan herhangi bir hükmü evrak üzerinden verebilir. Mahkeme, ceza mahkumiyetine karar verdiği takdirde yargılama konusu suç için kanunda yer alan yaptırıma ve TCK m.61’e göre alt ve üst sınırlar arasında ceza belirlendikten sonra CMK m.223’te belirtilen kararlardan birine hükmedilebilir. Mahkumiyet kararı verildiği takdirde sonuç ceza dörtte bir oranında indirilir (CMK m.251/3).

C.Basit Muhakeme Usulünün Uygulanmayacağı Haller:

  • Basit yargılama usulü, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, sağır ve dilsizlik hâlleri ile soruşturma veya kovuşturma yapılması izne ya da talebe bağlı olan suçlar hakkında uygulanmaz (CMK m.251/7).
  • Basit yargılama usulü, bu kapsama giren bir suçun, kapsama girmeyen başka bir suçla birlikte işlenmiş olması halinde uygulanmaz. (CMK m.251/8)
]]>
https://adalethukukburo.com/ceza-muhakemesi-hukukunda-seri-ve-basit-yargilama-usulleri/feed/ 0
İŞ HUKUKUNDA AYRIMCILIK VE İŞVERENİN EŞİT DAVRANMA YÜKÜMLÜLÜĞÜ https://adalethukukburo.com/is-hukukunda-ayrimcilik-ve-isverenin-esit-davranma-yukumlulugu/ https://adalethukukburo.com/is-hukukunda-ayrimcilik-ve-isverenin-esit-davranma-yukumlulugu/#respond Mon, 30 Mar 2020 11:36:52 +0000 http://adalethukukburo.com/?p=475

Anayasa Madde 10

Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefi  inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz. Çocuklar, yaşlılar, özürlüler, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleri ile malul ve gaziler için alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı sayılmaz. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.

İş Kanunu Madde 5

İş ilişkisinde dil, ırk, renk, cinsiyet, engellilik, siyasal düşünce, felsefi  inanç, din ve mezhep ve benzeri sebeplere dayalı ayrım yapılamaz. İşveren, esaslı sebepler olmadıkça tam süreli çalışan işçi karşısında kısmî süreli çalışan işçiye, belirsiz süreli çalışan işçi karşısında belirli süreli çalışan işçiye farklı işlem yapamaz. İşveren, biyolojik veya işin niteliğine ilişkin sebepler zorunlu kılmadıkça, bir işçiye, iş sözleşmesinin yapılmasında, şartlarının oluşturulmasında, uygulanmasında ve sona ermesinde, cinsiyet veya gebelik nedeniyle doğrudan veya dolaylı farklı işlem yapamaz. Aynı veya eşit değerde bir iş için cinsiyet nedeniyle daha düşük ücret kararlaştırılamaz. İşçinin cinsiyeti nedeniyle özel koruyucu hükümlerin uygulanması, daha düşük bir ücretin uygulanmasını haklı kılmaz. İş ilişkisinde veya sona ermesinde yukarıdaki fıkra hükümlerine aykırı davranıldığında işçi, dört aya kadar ücreti tutarındaki uygun bir tazminattan başka yoksun bırakıldığı haklarını da talep edebilir. 2821 sayılı Sendikalar Kanununun 31.maddesi hükümleri saklıdır. 20. madde hükümleri saklı kalmak üzere işverenin yukarıdaki fıkra hükümlerine aykırı davrandığını işçi ispat etmekle yükümlüdür. Ancak, işçi bir ihlalin varlığı ihtimalini güçlü bir biçimde gösteren bir durumu ortaya koyduğunda, işveren böyle bir ihlalin mevcut olmadığını ispat etmekle yükümlü olur.

Yargıtay Kararları Işığında İşverenin Eşit Davranma Yükümlülüğü

Yargıtay kararları ve İş Kanunu işverenin işçilere eşit davranma yükümlülüğünü düzenlemiştir. Şöyle ki; Anayasa’nın 10. maddesindeki eşitlik ilkesinden hareketle 4857 sayılı İş Kanunu’nun 5. maddesinde işverenin eşit davranma ve ayrım yapmama borcu yer almıştır. Eşit davranma ilkesi olarak da adlandırılan bu yükümlülükte işveren, işyerinde çalışan işçilere eşit işlem yapmak zorundadır. Anılan maddeye göre işveren iş akdinin kurulması, ücret ve çalışma koşullarında, sözleşmenin sona ermesinde farklı işlem yapamaz. Aynı durumdaki işçilere objektif ve farklı davranmayı haklı kılacak nedenler bulunmadıkça eşit davranılması zorunludur. Kısaca aynı durumdaki işçiler arasında farklılık yaratılmamalıdır. İşçilerin kişisel niteliklerinden bağımsız olarak önceden belirlenmiş bir esasa göre ücret ödemesi yapılıyor ise, bu göreve atanan işçilere önceden belirlenen esasa göre öngörülen ücretin ödenmesi gerekir. 

Aynı nitelikteki işçilerden bir kısmını koruyucu hükümler dışında tutmak hem Anayasa’nın eşitlik ilkesine, hem de 4857 sayılı İş Kanunu’nun 5. maddesindeki temel kurala uygun düşmez. (Yargıtay 9.Hukuk Dairesi’nin 11.09.1967 gün ve 8479-7519 sayılı ilamı)

4857 Sayılı İş Kanunu sistematiğinde, eşit davranma borcu, işverenin genel anlamda borçları arasında yerini almıştır. Buna karşın eşitlik ilkesini düzenleyen 5. maddede, her durumda mutlak bir eşit davranma borcu düzenlenmiş değildir. Belli bazı durumlarda işverenin eşit davranma borcunun varlığından söz edilmiştir. Dairemiz kararlarında “ esaslı nedenler olmadıkça” ve “biyolojik veya işin niteliğine ilişkin sebepler zorunlu kılmadıkça” bu yükümlülüğün bulunmadığı vurgulanmıştır (Yargıtay 9.HD. 25.7.2008 gün 2008/ 27310 E, 2008/ 22095 K.)

Gerçekten de iş ilişkisinde dil, ırk, cinsiyet, siyasal düşünce, felsefi inanç, din ve mezhep ayrımı yapılmaksızın ücretler ona göre belirlenmelidir. Kadın ve erkek eşitliği de göz önünde bulundurulmalıdır. Bu nedenle işverenin adil ve adaletli olması zorunluluğu olmalıdır. 

Ayrıca ülkemiz istihdam koşulları düşünüldüğünde maalesef ki, işçilerin gerçek ücretleri üzerinden SGK bildirimi yapılmadığı, bordoların gerçek ücrete göre belirlenmediği bir gerçektir. Bu durumda işverenin SGK mevzuatına muhalif bu tutumundan ayrık olarak, mahkemeler işçilerin gerçek ücretini de tespit etmesi gerekir. 

Davacının aldığı ücret konusundaki uyuşmazlık bakımından işçinin meslekte geçirdiği süre, işyerinde çalıştığı tarihler, meslek unvanı ve fiilen yaptığı iş bildirilerek sendikalarla, ilgili işçi ve işveren kuruluşlarından emsal ücretin ne olabileceğinin araştırılması, banka kayıtları getirtilerek işçiye ücret bordrosunda belirtilen miktar dışında yapılan bir aylık ücret ödemesi olup olmadığının belirlenmesi, tanık beyanları ile tüm deliller birlikte değerlendirilerek bir sonuca gidilmesi gerektiği gözetilmeden karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir. (T.C.  YARGITAY  22. HUKUK DAİRESİ  E. 2015/25693  K. 2018/4193  T. 21.2.2018)

Buna göre, mahkemeler işçinin gerçek ücretinin tespiti ve maddi gerçekliğe ulaşabilmek için araştırma yapmalı, işverenin eşit davranma yükümlülüğünü de değerlendirme kapsamına almalıdır.

Saygılarımla,

Av. Arb. Bünyamin Çelik

]]>
https://adalethukukburo.com/is-hukukunda-ayrimcilik-ve-isverenin-esit-davranma-yukumlulugu/feed/ 0